Ana SayfaKürsüRojava Devlete Yazgılı Mıdır?

Rojava Devlete Yazgılı Mıdır?

Teori ve Politika’nın internet sitesinde 28 Eylül’de Fırat Dicle’nin “Her Devrim Devlete Yazgılıdır: Rojava dahil” başlıklı yazısı yayınlandı. Yazı, Kürt Hareketinin teorik tezlerinin pratik karşılığını sorgulama iddiasında. Rojava Devriminin savaşla geçen 14 yıllık tarihi bize pratik sorgulama hakkı verebilir mi? Büyük Ekim Devrimi önderlerinin devrimden sadece birkaç yıl sonra en sert iç savaş günlerinde dahi iddiaları doğrultusunda attıkları cesur adımlar bize pratiği tartışmayı emretmektedir. Kaldı ki Kürt Hareketinin temel tezi, devletli iktidara karşı varlıkları hiç son bulmayan ve hatta oldukça heybetli devletler karşısında dahi örgütlenip sosyalist toplumu örgütleyebilecek olan demokratik modernite güçlerinin devrimden 14 yıl sonra Rojava’da ne durumda olduklarını sorgulamamızı zorunlu kılmaktadır.

Buradan hareketle, gerçekten/somuttan hareketle gerekli bir muhasebe olarak görmekle birlikte Fırat Dicle’nin yazısında yer alan iki değerlendirme konusunda kuşkulu olduğumu söylemeliyim. Üstelik, ana çerçevesi ve genel tezinin doğru olduğunu düşündüğüm yazıya yönelik bu iki kuşkunun, tersinden yazarın tezini güçlendirdiği kanaatindeyim.

Fırat Dicle şunu ifade etmektedir: ”Kürt hareketinin temel kurumlarının okuyabildiğimiz değerlendirmelerinde de, Rojava pratiği ile demokratik modernite paradigması arasındaki makasın her gün daha fazla açıldığı belirtilmekte.”

Öncelikle Kürt Hareketinin, Rojava demokratik modernite paradigması ve komünler ilişkisine dönük herhangi bir tartışma ve yayınına rastlamadığımı belirtmeliyim. Bu konuda genel ve soyut değerlendirme dışında somuta ilişkin bir veri, tartışma ya da kapsamlı bilginin bulun(a)madığını ve bunun ana sebebinin bu konuda ciddi bir başarı yakalanamaması gerçeğinin olduğunu düşünmekteyim. Gözümden kaçmış olabilecek bir tartışmayı incelemeyi çok isterim.

İkinci olarak, ben, Rojava’da demokratik modernite örgütlenmesine, −belki de mümkün olmadığından− hiç girişilmediği kanaatindeyim. Komün isimli örgütlenmelerin isimleri dışında komün özellikleri oldukça kuşkuludur. Ekonomik temelli olanların daha çok göç edenlerin bıraktıkları üzerine inşa edilen ve bir tür devlet fonu ile ayakta kalabilen küçük işletmeler olduğu görülmektedir. “Toplumsal alan” örgütlenmelerinin ise bir tür STK varyantı ya da eğitim birimi olarak hayata geçtiği izlenmektedir. Aksi yönde bilgiye erişim olanağının şimdilik olmadığını belirterek şunu söyleyebilirim: Toplumsal formu gökten inen sihirli bir değnek vasıtası ile değiştirmenin mümkün olmaması, girift ekonomik/toplumsal ilişkiler ağının uzun süreli iktidar mekanizmalarını zorunlu kılmasıdır komün örgütlenmesini imkânsız kılan. Bu nedenle yukarıdaki alıntıya katılmamak aslında yazarın asli tezine götürüyor bizi.

Üçüncü olarak yazıda askeri alanla ilgili şu söylenmektedir: “Komutanlıkları, bölükleri ve genel komutanlıkları olan QSD’nin düzenli bir orduya benzemediğini herhalde hiç kimse iddia etmeyecektir.” Ben tam olarak yazının hiç kimsenin iddia etmeyeceğine kanaat getirdiği şeyi iddia ediyorum. QSD’nin düzenli ordu kurma kudreti olsa bir gün dahi tereddüt etmeyeceğinden kuşkum yok. Fakat doğası gereği bileşenlerin varlığı bu durumu imkânsız kılmaktadır. QSD, içinde Arap aşiretlerinden eski ÖSO yapılarına, çeşitli etnik askeri meclislerden enternasyonalist tabura kadar heterojen bir çokluğu barındıran ve bunların özerk hareket ettiği bir yapı. Bu, QSD Genel Komutanlığının karşısına kısa vadede gerçekten birleştiremeyeceği ve gerek savaşın düzey, süre ve maliyetini öngörememesinden ve olası toplumsal tepkiyi de kontrol edememe riskinden dolayı gerekse uluslararası angajmanları dolayısıyla ortadan kaldıramayacağı ama ayağına da hep dolanan bir tablo çıkarmaktadır. Nitekim Grespî’de direnilememesinin ya da Minbiç’te savaşın doğrudan şehir merkezinden başlamasının ana sebebi bu meclis tipi örgütlenme modeli olarak görünmektedir. QSD’nin Rakka-Deyrezor hattındaki bileşenleri ile merkezi arasındaki belirsiz hukuk, o bölgeye dair de beni oldukça karamsar bir noktaya sürüklemektedir. Bu nedenle QSD’nin düzenli olmayı arzuladığını ama henüz olamadığını düşünmekteyim.

Bu hususlar kuşkusuz gerçeğin estirdiği buz gibi havada ısınmaya çalışanlara pratik başarısızlığı bağırmak için yazılmadı. Fakat söylenen sözlere karşı, pratikten hareketle, eğer varsa bir kıymeti, bir söz edildi.

Yazarın Diğer Yazıları

Aynı kategoriden yazılar