Ana SayfaKürsüÇin'in İmparatorluk Memuriyet Sınav Sistemi

Çin’in İmparatorluk Memuriyet Sınav Sistemi

Giriş

Çin İmparatorluk memurlarının aile veya siyasi bağlantılara göre değil liyakate göre (meritokrasi) seçilmesini sağlayan bir yöntem olan “imparatorluk/devlet memurluğu sınav sistemi”, M.S. 650-1905 yılları arasında (kurulup-yıkılan her imparatorlukta), bin 255 yıl boyunca varlığını sürdüren bir seçme sınavıydı. Devlet memurluğu, elit ailelerin erkek çocuklarının, daha alt sınıflardan gelen ve biraz iyi bir eğitim alabilmiş bazı şanslı genç erkeklerin hayallerini süsleyen bir eşsiz fırsattı. O günlerde yazılanlara bakılırsa, en üst sınıfa atlamak, büyük bir refaha kavuşmak, dokunulmazlık ve saygınlık kazanmak gibi ancak rüyada görülebilecek “yırtma fantezileri” her adayın (başarısız olma endişesi yüzünden) ürkekçe inşa ettiği bir umut dünyasıydı.

Zorlu sınavları geçmek bireye çok aranan bir statü sunarken, imparatorluk Çin’inde zengin bir edebiyat kültürünün ortaya çıkmasını ve yaygınlaşmasını da sağladı. İçeriği “Nedir bu devlet memurluğu sınavı çilemiz” diye özetlenebilecek ve doğrudan sınava girenler tarafından yazılan eserler −sayıları çok fazla olmasa da− eski Çin edebiyatında güzide bir yere sahiptir. Mizahi bir dille yazılanları okumak çok eğlencelidir. Büyük umutlar besleyerek sınava giren fakat başarısız olanların uğradıkları hayal kırıklığı yazdıkları metinlerde ince ince işlenmektedir (yazının ilerleyen bölümünde bir adayın yazdıklarından bir alıntı vereceğim). Malum, umut-beklenti ne kadar büyükse hayal kırıklığı da o kadar büyük olur…

Bu sınav sistemi 1905’te kaldırılmış olsa bile, ruhu yani Çin imparatorluklarının “en iyileri kendisi için seçme” geleneği modern Çin devletinde de varlığını sürdürüyor. Çin Komünist Partisine (ÇKP) üyelik kabul koşullarını-sürecini bunun en bariz örneği olarak görebiliriz. Bugün ÇKP’ye üye olmak, üye kabul edilmek dünyanın en prestijli üniversitelerinden birine kabul edilmek kadar zordur, belki daha da zordur. İki güne yayılan ve dokuz saat süren Qaokao’yu (üniversite seçme sınavı) bir başka örnek olarak görebiliriz. Bu konu üzerinde durmayı anlamlı kılan ve bu yazının ortaya çıkmasına vesile olan şey bu sınav sisteminin ruhunun yani “en iyileri kendisi için seçme” geleneğinin eski günlerindeki ruhundan pek bir şey kaybetmemiş olmasıdır. 

Memuriyetin cazibesi

Bu gençleri imparatorluk memuru olmak için bu kadar istekli yapan, motive eden faktör neydi? Daha alt sınıflardan gelen adaylar için çok saygın bir kariyer, bir anda ülkedeki en üst sınıfa geçiş ve refah beklentisinin büyük bir motivasyon kaynağı olduğunu düşünebiliriz. Yine de, memuriyet sınavları tek başına önemli bir sosyal hareketlilik (özellikle dikey hareketlilik) sağlamaktan uzaktı. Yani köylülerin ve zanaatkârların alt sınıflardan elit çevrelere / üst sınıfa geçmesi için manidar bir fırsat sunmuyordu. 1500-1900 arasındaki yıllara ait arşiv kayıtları, genellikle iki yılda bir yapılan sınavlara giren 2-3 milyon adayın çok büyük kısmının nüfusun yüzde 90’ını oluşturan köylü, tüccar ve zanaatkâr kesimlerinden gelmediğini gösteriyor.

Kamu okullarının olmadığı imparatorluk toplumunda eğitim, “üstün klasik eğitim” olarak soylular ve tüccarların tekelindeydi. “Kültürel kaynaklar”ın yerel seçkinlerin tekelinde olması sınavda test edilen (ana-yerel dile ait olmayan) klasik metinleri okuma, anlama ve yorumlama becerilerini geliştiriyordu. Buna rağmen elitlerin sınava girmelerini sınırlayan bazı koşullar söz konusuydu. “Ön yeterlilik” alma, kotalar vs. gibi koşullar nedeniyle toplam aday havuzunda ancak belirli sayıda elit yer alabiliyordu. Daha alt sınıflardan gelenlerin ise ancak çok az bir kısmı bu havuza dahil olabiliyordu; çünkü eğitim müfredatı ve zorlu dil gereksinimleri alt sınıfları seçim sürecinin dışında bırakan kullanışlı bir elek işlevi görüyordu.

Peki, zaten refah içinde bir yaşam süren ve adaylar arasında ezici çoğunluğu oluşturan elit kesimlerin çocukları için “devlet memurluğu” kariyerini cezbedici kılan neydi? Bunun için iki gerekçe sayabiliriz: (1) Eski Çin’de memur (yani imparatorluk memuru) “bilge” demekti ve bilgelik en büyük saygınlıktı. Bilgelik, girilen ve başarılı olunan devlet memurluğu sınavıyla tasdik edilen bir unvandı. Çünkü sınavlar adayların bilgeliğini veya bilgelik mayasını sınıyordu. (2) Elit ailelerin çocuklarının memur olması elitlerin gücünün hükümette/yönetimde temsil edilmesi, gücün elde tutulması ve sürmesi demekti. İmparator için elitlerin gücünü dengelemenin veya artan güçlerini kırmanın yolu memur sayısının nüfusa oranıyla oynamaktı. Qing imparatorluğunun ilk yüzyılında bu oran 300 kişiye bir memurken, sonraki yıllarda nüfus artmasına rağmen 800 kişiye bir memur oranına kadar değişti.

Memuriyet sınav sisteminin tarihi ve sınav konuları-içerik

“Memurluk sınav sistemi”, eski Çin’in toplumsal ve entelektüel yaşamında çok önemli bir rol oynadı. M.S. 650’den 1200’e kadar yapılan memuriyet sınavlarında edebi yetenek ve klasik öğrenim (Çinli filozofların öğretileri) iki önemli yeterlilik öğesi olarak sınanmıştı. 1400’lü yılların başlarından itibaren, sınavların yapılış biçiminde olmasa da, içeriğinde anlamlı bir değişiklik ortaya çıktı. O güne kadarki sınavlarda klasik felsefe öğretilerinden biri olarak yer alan Konfüçyüsçülük adayların yeterliliğini değerlendirmede en önemli ölçüt basamağına yükseldi. 1600’lü yılların ortalarında kurulan Qing Hanedanlığının (1644-1912) tek siyasi-sosyal dili halini aldı. Modern dönemin diliyle konuşursak, (yeni) Konfüçyüsçülük için önce Ming Hanedanlığı (1368-1644) ve ardından Qing Hanedanlığının imparatorluk ideolojisiydi (ortodoksi) diyebiliriz. Peki, Konfüçyüsçülüğün “imparatorluk ideolojisi”ne dönüşmesinin ardındaki belirleyici faktörler nelerdi? Öncelikle belirtmeliyiz ki, Konfüçyüsçülük bir ahlak öğretisi olduğu kadar, modern anlamda bir siyaset ve toplum mühendisliği teorisidir. Bu açıdan imparatorluk amaçları için son derece işlevsel ve kullanışlıydı.

Konfüçyüsçülük, (Güney) Song Hanedanlığının (1127-1279) klasik bilginleri-aydınları arasında zaten yüksek kabul gören saygın bir öğretiydi; yani yeniden keşfedilmedi. Klasik metinler tekrar yorumlandı ve “yeni Konfüçyüsçülük” olarak bu hanedanlık döneminde yeniden doğdu. Moğol istilası (1240-1368), Güney Song Hanedanlığını yıktı ve imparatorluğun siyasi birliğini ezdi. Çinli aydınlar-klasik bilginler, yıkılan Güney Song Hanedanı aydınlarından miras kalan yeni Konfüçyüsçülük öğretisini Ming Hanedanlığının (1368-1644) ilk yıllarında yeniden keşfettiler. Bu dönem, Çinli aydınların tek bir kültürel sesle konuşmaları gerektiğini düşündükleri, birleştirici bir felsefi ortodoksi arayışı için yüksek sesle konuştukları dönemdi. Sonunda, Güney Song Hanedanı aydınlarından kalan bu miras etrafında yeni bir kültürel ve eğitsel kale inşa etmek gerektiği konusunda birleştiler. (Yeni) Konfüçyüsçü öğretinin memuriyet sınavlarına giren adayların yeterliliğini belirleyen en önemli ölçüt durumuna yükselmeye başlaması bu dönemin eseridir. 

Memuriyet sınavları ilk uygulanmaya başladığı günden itibaren klasik edebiyat ve felsefeye dayanıyordu. Sınava girme yeterliliği elde etmek için klasik Çince (eski Çince) bilmek şarttı. Sınavda klasik metinleri okumak, yorumlamak ve güzel bir resmi çağrıştıran elyazısıyla bu eski dilde etkileyici metinler yazabilmek gerekiyordu. Konfüçyüs, Tao, Mengzı öğretisi başta olmak üzere daha eski bazı klasik felsefe metinleri için de benzer bir sınav süreci söz konusuydu. Adayın, eline tutuşturulan felsefe metnini okuması, yorumlaması, sorulan sorulara klasik metinlerle aynı derinlikte ve sınav komisyonunu etkileyici cevaplar vermesi beklenirdi. Sınavlar bir anlamda eğitim liyakatini test ediyor olsa da, gerçekte bundan daha fazla bir anlam taşıyordu: İmparatorluk hanedanı ve aydın kültürünü bürokratik olarak birbirine bağlamaya da hizmet ediyordu.

İmparatorluk memuriyet sınavları bazıları için mutlu sonla biterken, katılan adayların büyük çoğunluğu için hayal kırıklığıyla sonuçlanmış ve geride bir “sınav başarısızları ordusu” bırakmış, yaratmıştı.

Sınav başarısızları ordusu

Sınavlarda başarısız olanların sayısı sınavı kazananların sayısından çok daha fazlaydı −milyonlarca başarısız adaydan söz ediyoruz. Sınavların beklenmeyen sonuçlarından biri, dilsel ve edebi yeteneklerini çeşitli rollerde kullanmaya başlayan çok sayıda başarısız sınav katılımcısının türemesiydi. Dil yeteneklerini çeşitli amaçlar için kullanan klasik okuryazar erkekler ordusu ortaya çıktı: Doktorlardan düzenbaz avukatlara, kurgu yazarlarından sınav kompozisyonu öğretmenlerine ve ritüel uzmanlarından soyağacı simsarlarına kadar…

Dokuz yüz elli yıl devam eden bu sistem, günümüz jargonuyla ifade edersek, kendi sektörünü yani sınava hazırlık/hazırlama sektörünü de yaratmıştı: Bir taraftan adayları sınava hazırlayan çok sayıda “Tze-Tse (bilge-üstad-hoca)” türetirken, diğer taraftan, gerek bu “üstadlar”ın elinden çıkan gerek sınava girenlerin veya başkalarının yazdığı büyük miktarda edebiyat metninin yazılmasına-yayınlanmasına yol açtı. Özellikle sınava girip başarısız olanların yazdıkları bu edebiyat metinlerine renk katmakta ve zenginleştirmektedir.

Örneğin, sınava birçok kez girip başarısız olan Pu Songling (1640–1715), imparatorluk memuriyet sınav sistemini parodileştiren öykülerinde, sınavların amansız makinesinde sıkışıp kalanların yaşadığı sıkıntıları yazar. “Bir Adayın Yedi Benzerliği” adlı en ünlü eserinde mizahi bir dille bir adayın portresini çizer:

Memuriyet sınavına giren bir aday yedi şeye benzetilebilir. Sınav salonuna çıplak ayakla ve elinde bir sepetle girdiğinde bir dilenci gibidir. Yoklama alma sırasında, memurlar tarafından azarlanıp onların astları tarafından aşağılandığında bir mahkûm gibidir. Kendisine sağlanan hücrede başı ve ayakları kabinden dışarı çıkmış halde yazarken, sonbaharın sonlarında üşüyen bir arı gibidir. Sınav salonundan çıktığında o sersemlemiş haliyle değişmiş bir evren gördüğünde, kafesten çıkmış hasta bir kuş gibidir. Sonuçları beklerken diken üstündedir. Bir an başarıyı hayal eder ve anında muhteşem konaklar inşa edilir. Bir başka an başarısızlıktan korkar ve bedeni bir cesede dönüşür. Bu noktada esaret altındaki bir şempanze gibidir. Sonunda atını dörtnala süren haberciler gelir ve başarılı adaylar listesinde isminin olmadığını söylerler. Teni kül rengine döner ve vücudu hareket edemeyen zehirlenmiş bir böcek gibi sertleşir. Hayal kırıklığına uğramış ve cesareti kırılmış bir halde sınav görevlilerini körlükle itham eder ve sistemin adaletsizliğini suçlar. Bunun üzerine, masasının üstündeki tüm kitaplarını ve kağıtlarını toplayıp ateşe verir; fakat bununla tatmin olmaz ve geride kalan külleri de çiğner. Yine tatmin olmaz ve külleri pis bir çukura atar. Dağlara giderek içine yuvarlandığı dünyadan vazgeçmeyi düşünür ve sınav makaleleri hakkında kendisiyle konuşmaya cesaret eden herkesi uzaklaştırır. Zaman geçtikçe öfkesi yatışır ve memuriyet özlemi depreşir. Yumurtadan yeni çıkmış bir kumru gibi yuvasını yeniden yapar ve süreci bir kez daha başlatır.”

Başarısız adayın liderlik ettiği isyan: Taiping ayaklanması

İmparatorluk memuriyet sınavlarına dört kez girip başarısız olan Hong Xiuquan isimli bir köy öğretmeni sonraki yıllarda Qing Hanedanlığının (1644-1911/12) yönünü çöküşe doğru değiştiren büyük ve kanlı bir ayaklanmaya liderlik etti. Taiping (Çince “Barış/Büyük Barış”) İsyanı olarak bilinen, muhtemelen 19. yüzyılda Çin’deki en önemli olay olan bu radikal politik-dini ayaklanma yaklaşık 14 yıl sürdü (1850-64), 17 eyaleti yerle bir etti, tahmini 20 milyon cana mal oldu.

Hong Xiuquan, 1827’de ilk kez girdiği devlet memurluğu sınavında en düşük resmi dereceyi bile alamamıştı. 1832, 1837 ve son olarak dördüncü kez 1843’te tekrar denedi ve başarısız oldu. Üçüncü kez girdiği sınavda başarısız olduğunda, yaşadığı duygusal gerginlik (stres) onun kişiliğinin tolere edebileceği sınırın çok üstündeydi. Birkaç gün süren ağır bir duygusal çöküş yaşadı. İyileştiğinde, köy öğretmeni olarak mesleğine geri döndü. 1843’te dördüncü kez girdiği ve başarısız olduğu sınavın ardından bir kez daha ağır bir duygusal çöküş yaşadı. Bugünkü psikiyatri-klinik psikoloji bilgilerimizle Hong’a büyük olasılıkla “paranoid şizofreni” tanısı konabileceğini düşünüyoruz. Konudan uzaklaşmamak ve metin akışından sapmamak adına, bu ilginç şahısla ilgili psikiyatrik ve dini ayrıntılara burada girmeyeceğim. Bunun yerine, Hong’un kişiliği, değişimi ve Hristiyanlık öğretisiyle ilgili olarak, yazının sonuna bir dipnot ekleyeceğim.

Hong, yaşadığı duygusal çöküşler sırasında Hristiyanlığa geçti. Kendisinin Çin’de reform yapmak için gönderilmiş özel kişi olduğuna inanıyordu. Bu seçilmiş kişi misyonuna uygun olarak, Hristiyanlık anlayışında da bir dini inanç sisteminden ziyade bir doktrin olma iddiası görülüyordu. Din-inanç sistemi vazetmekten ziyade Çin toplumunun en önemli ve can yakıcı sorunlarını odağına yerleştirmişti. Fuhuş, kadınların ayaklarını bağlama geleneği, kölelik, afyon içmek, zina, kumar oynamak, tefecilik, tütün ve alkol kullanmak yasaklandı. Özel mülkiyete karşıydılar; ortak mülkiyeti ve paylaşımı savunuyorlardı. Ortak mülkiyet ilkesi kıtlıktan kırılan ve toprak sahiplerinin zulmünden bıkan birçok köylüyü, ölümü enselerinde hissederek uzun saatler çalıştırılan madenci ve işçiyi cezbetti ve Taiping saflarına kattı. Birkaç bin kişilik düzensiz bir gruptan, erkek ve kadın birlikleri olarak ayrılmış, mevcudu bir milyonu aşan çok disiplinli ve fanatik denebilecek bir orduya dönüştüler.

Hong, 1 Ocak 1851’de “Taiping Tianguo” (“Göksel Barış Krallığı/Büyük Barışın Göksel Krallığı”) adını verdiği yeni hanedanlığı ilan etti ve Tianwang (Göksel Kral) unvanını aldı. Nanjing kentinin adını “Göksel Başkent” olarak değiştirdi ve hanedanlığının başkenti ilan etti. On dört yıl süren savaşta 17 eyaleti ele geçirdiler. Başkent Pekin’i almak için gönderdikleri ordu imparatorluk ordusu karşısında başarısız oldu ve imha edildi. Bir taraftan Pekin yenilgisi, diğer taraftan iç iktidar kavgalarıyla zayıflayan Taipingler, 1860 yılında Şanghay’ı alarak tekrar eski güçlerine ulaşmayı denediler. Fakat bu girişimleri Amerikalı-İngiliz subayların komutasında ve Batı askeri eğitiminden geçmiş imparatorluğun seçkin ordusu (Muzaffer Ordu) tarafından durduruldu. 

Genellikle başarılı bir isyanı desteklemek gibi bir alışkanlığı olan soylular, Taipinglerin radikal Konfüçyüs karşıtlığından ürkmüşlerdi ve desteklemediler. Bunun yerine, Qing imparatorluğu yetkilisi Zeng Guofan’ın liderliğinde bir araya geldiler. 1862’de Zeng, Taiping’in başkent ilan ettiği Nanjing kentini kuşattı ve şehir Temmuz 1864’te düştü. Hasta olan Hong’dan şehri boşaltması istendi fakat o bu isteği kabul etmedi. Sonun yaklaşmakta olduğunu görünce intihar etti. Şehri geri alan Zeng’in ordusu, sayıları 100 bini aşan asker ve sivil Taiping’in teslim olmak, esir olmaktansa savaşarak ölümü tercih etmesi karşısında şaşkına döndü. Taiping direnişi ülkenin diğer bölgelerinde 1868’e kadar aralıklı olarak devam etti.

Memuriyet Sınav Sisteminin sonu

1830’lu ve 1840’lı yıllarda, yetkililerden memuriyet sınavlarında Batı teknolojisine (gerçekte Batı’daki gelişmelere) dair konuların da yer alması yönünde reformlar yapılması için öneriler gelmeye başlamıştı. Fakat bu öneriler 1860’lara kadar göz ardı edildi. İmparatorluk Çin’i Batı karşısında geri kalmanın sancılarını emperyalistlerin sömürgeleştirme saldırıları, güçlenen ve sertleşen modern reformcu-cumhuriyetçi muhalefet ve Taiping İsyanı olarak yaşamaya başlamıştı. Henüz Birinci Afyon Savaşının (1839-1842) ağır sonuçları ile baş edememişken İkinci Afyon Savaşı (1856-1860) başladı. Bunu birinci Çin-Japonya savaşı (1894-95) izledi. İmparatorluk gerek Taiping İsyanı ve iç muhalefet ve gerekse Batı emperyalizminin getirdiği zorluklarla başa çıkmak için radikal reformlar başlatmaya karar verdi. 

1860’ların başında başlayan bu reformist dönemin sınav sistemine yansıması doğa bilimleri ve kanıta dayalı araştırma, devlet yönetimi-politika ve tarih gibi konuların sınav müfredatında yer alması şeklinde oldu. 1888’de müfredat uluslararası ticaret konusunu da kapsayacak şekilde genişletildi.

Fakat modern reformcuların gerçek hedefi sınav sistemi değil imparatorluğun kendisiydi. 1890’ların başından itibaren, imparator, bürokrasisi, ve klasik aydın ve temsil ettiği kültürel biçimler hızla geri kalmışlığın simgeleri haline geldi. Geleneksel bilgi biçimleri “batıl inanç” olarak etiketlenirken, Avrupa ve ABD’deki “modern bilim” yeni aydınlar tarafından bilgiye, aydınlanmaya ve ulusal yükselişe giden yol olarak savunuluyordu. Sınavlar da eski kültürel cazibesini yitirdi, okuryazar-resmi yetkililer arasında bile terk edilmesi gereken “yapay-sahte-uydurma” bir eğitim rejimi olarak alay konusu edildi. 

1904 ve 1905 yıllarında yaşanan iki büyük modernleşmeci-reformist ayaklanmanın (birine üst düzey bir imparatorluk yetkilisi öncülük etti) ardından memuriyet sınav sistemi lağvedildi. Bu sınav sistemi yerine yeni bir sistem oluşturulamadan, yeni bir eğitim-okul ve sınav sistemi yürürlüğe konamadan imparatorluk düştü (1911-12).

1912 devriminden sonra (imparatorluğun lağvedilmesi, cumhuriyetin ilanı) tesis edilen modern eğitim, yeni okul-eğitim biçimine uygun bir sınav sistemi getirdi ve bu yeni sistem artık imparatorluk Çin’ine özgü olmayan evrensel bir sistemdi. Bin 250 yıl eskiye dayanan fakat özellikle son beş yüz yılda işlene işlene epeyce rafine hale gelen devlet memurluğu sınav sisteminin hayaleti yeni sistemde başka bir kılıkta yaşamaya devam etti. Bu hayalet veya ruh, yukarıda da bahsedildiği gibi, günümüzde gaokao (üniversite seçme sınavı), ortaokul ve lise mezuniyet sınavları, memuriyet (ve ÇKP kadroları) yükselme ve terfi-sicil prosedürleri kılığında yaşamaya devam ediyor.

Dipnot:

Taiping lideri Hong, sınav başarısızlıklarından sonra yaşadığı duygusal çöküşler döneminde, Hristiyan misyonerlerden aldığı bazı kitaplar okumuştu. Bu kitapların Hong için en çarpıcı olanı Quanshi Liangyan (“Güzel öğütler-tavsiyeler”) adlı bir eserdi. Bir Çinli misyoner tarafından yazılan eser, Hristiyanlığın temel unsurlarını açıklıyordu. Hong, bu kitaplardaki akıl dışı anlatıların da rahatsızlığını tetiklemesiyle deneyimlediği halüsinasyonlar sırasında kendini altın sakallı saygıdeğer bir yaşlı adamın huzurunda gördü. Yaşlı adam, dünyanın iblisler tarafından istila edildiğinden şikâyet etti ve “Hong’un bu kötü ruhları yok etmek için seçilmiş kişi olduğunu” söyledi ve kullanması için bir kılıç ve mühür verdi. Hong ayrıca, iblislerin yok edilmesinde kendisine yardım eden ve talimat veren orta yaşlı bir adamla karşılaştığına da inanıyordu.

Hastalığı sırasında cennete taşındığına, konuştuğu yaşlı adamın Tanrı ve orta yaşlı adamın ise İsa Mesih olduğuna inanıyordu. Ayrıca, kendisinin Tanrı’nın ikinci oğlu (İsa’nın kardeşi) olduğuna ve Çin’i kurtarmak için gönderildiğine inanıyordu. Quanshi liangyan’da bulunan İncil bölümlerini okurken Hong, ben, biz, siz ve o zamirlerini sanki kitap kendisi için yazılmış, kendisinden bahsediyormuş gibi sıklıkla tekrar ediyordu.

Gerçekte, onun sabuklamaları ve zırvaları, çevresinde yer alan iyi eğitimli (bazıları Batı eğitimli) ve imparatorluk muhalifi kişiler tarafından derlenip toparlanarak anlaşılır ve anlamlı hale getirilmişti. Bu kişilerden bazıları ülkenin yoksul bölgelerinde bu Hristiyanlık öğretisine bağlı bazı tarikatlar kurdular ve yoksul kesimlerin büyük ilgisiyle karşılaştılar.

Kaynak: https://fareastnotes.blogspot.com/2024/10/cinin-imparatorluk-memuriyet-snav.html

Önceki İçerik
Sonraki İçerik
Yazarın Diğer Yazıları

Aynı kategoriden yazılar