Bayram Ola

Hikâye eskidir!

Hz. İbrahim, gördüğü rüya üzerine tek oğlu İsmail’i alıp Mina’da kurban edecektir.

Vahiy Tanrı’dan gelmiştir.

Bir peygamber olarak Tanrı’ya kayıtsız şartsız teslimiyetin sınavıdır bu. İsmail ise hem Tanrı’ya hem de peygamber olan babasına sonsuz biçimde bağlıdır. İsmail bıçakla boğazlanarak kurban edilecektir. Kabul etmekte bir an bile tereddüt etmez. İbrahim bıçağı oğlunun boğazına çalar ama bıçak kesmez. Bir kez daha dener…

Ve Tanrı o anda Cebrail ile kurban edilmesi için bir koç gönderir.

İman edenler kazanmış, müşrikler yenilmiştir.

O günden bugüne bir bayram olarak kurban büyük itaat ve teslimiyet eylemi olarak kutlanır.

Aslında İbrahim tereddütsüz bir ‘İnanç Eylemcisi’, oğlu İsmail ise kurban olmaktan kaçınmayan bir ‘Fedai’dir.

***

İbrahim’in tereddütsüz yürüttüğü adanmışlık eylemi binlerce yıl önce tanrılara kurban edilen ‘ilk çocuk’ kültünün yıkılışının hikâyesidir kuşkusuz. Böylece Tanrılara kurban edilen İnsan’ın yerini tek Tanrı’ya sunulan koç almıştır.

Bu bir devrimdir, tarihsel bir devrim.

Binlerce yıldır bu coğrafyada tek Tanrılı dinlere ait olan bu gelenek sadece Müslümanlarca sürdürülüyor.

***

“Reel sosyalizm” olarak adlandırılan deneyimlerin yıkılmasından sonra Marksizm Ortadoğu’daki geniş ezilen yığınları için hegemon bir direniş ideolojisi olmaktan çıktı. Batı emperyalizminin Siyonizm’le örtüşen stratejik çıkarları ile soykırımcı politikaları, çoğunluğu Müslümanlardan oluşan bu geniş kitleleri geleneksel bağlarını tahkim etmeye yöneltti. Bu bağlar toplumların tarihsel yaşamı için temel olan dini ideoloji ve özellikle de Sünni İslam’ın geleneksel toplumsal pratiğiydi. İzleyen birkaç on yıl boyunca İslamcı akımların önü açıldı. Ancak son zamanlarda özellikle Orta Doğu’da İslami ideolojilerin krizinden söz etmek mümkündür. Tekfirci-Selefi yapılar din içi ayrılıkları Siyonizm ve Batı emperyalizmiyle mücadelenin önüne koydu. Kökleri Müslüman Kardeşlere dayanan örgütler de Mısır ve öteki Kuzey Afrika ülkelerinden başlayarak önemli oranda güç kaybettiler. Artık Arap-İslam coğrafyası yeni İbrahim’leri ve İsmail’leri yaratmak konusunda yeterince verimli değil. Sünni-İslamcı ideolojiler özne kurma, özne çağırma pratiğinde bir yetmezlikle yüz yüzedir.

Tüm ideolojik pratiklerde olduğu gibi tarihsel Müslüman bireyden yeni bir özne kuran İslami ideolojiler, devletle kurdukları ilişki üzerinden değerlendirilebilir. Devletlü olan ve devletlü olmayan olarak ayrıştırabileceğimiz bu iki pratik, birbirine karşıt ikili bir işlev görüyor.

Devletlü olmayan ideolojik işlevin, on yıllardır Filistin mücadelesinin önderliğini yapan HAMAS’ta şekillenen direniş ideolojisi olduğu söylenebilir. Seküler kesimlerce İslamcı kimliği nedeniyle terörize edilen bu hareket Sünni bir tabana dayanıyor olmasına rağmen Şii Direniş Ekseninin bir parçası oldu. Savaşanın savaş meydanında aynı saflarda olanlarla siper yoldaşlığı etmesi gerçeğin bir zorunluluğudur. HAMAS’ın, omuz başında bulduğu Şii Direniş Ekseni ile geliştirdiği stratejik ittifak, geleneksel Sünni ideolojik ön kabulleri, hiç olmazsa bazı kesimlerde, geri dönülmez denecek bir sağlamlıkta olmasa da yıktı. Bu pratikte Gazze şehitleri İsmail Haniye ile Yahya Sinvar’ı ve Hizbullah’ın yiğit önderi Nasrallah’ı modern zamanların İbrahimleri olarak görmek mümkündür. Onlar, ideolojik köklerini tarihsel karşılığı olan dinsel öğelerde bulan, sarsılmaz birer inanç eylemcileri olarak kendi evlatlarını inandıkları yolda kör bıçakla kurban etmekten çekinmeyen önderlerdir. Böylece dini ideoloji ezen karşısında, onu ele geçiren ezilenin en büyük silahına dönüşüyor. Yeni İsmailler yeni İbrahimlerin peşine düşüyor. Kendisini kuran ideolojiye sonsuz bir açıklıkla tereddütsüz teslim olan ve gözünü kırpmayan, modern fedai İsmailler yetişiyor. Böylece yeniden üretilen ideolojik pratikler üzerinden toplumsal mücadelenin devamlılığı sağlanıyor.

Devletlü İslami ideolojilerin ise tersten bir işlev gördüğünü öne sürmek mümkün. Başta Orta Doğu Arap coğrafyasında günlük bir pratik olarak geleneksel İslam’ın devletler eliyle üst yapısal bir işlev gördüğü açıktır. Diyanet İşleri Başkanlığı gibi kurumsal yapılar dışında cemaat ve tarikatlarca örgütlenmiş toplumsal kesimler her gün yeniden resmi ideolojiye uydurulmuş özneler üretir. Böylece bunlar elinde İbrahim tereddütsüz bir ‘İnanç Eylemcisi’ olmak yerine, Tanrı buyruğunu yerine getiren bir ‘Amir’ olur. İsmail gözünü kırpmadan varlığından vazgeçen bir fedai değildir artık. Buyruğu kayıtsız şartsız yerine getiren bir ‘Kul’dur. Cebrail’in getirdiği koç ise bir ‘koyun’dur artık. Böylece kurban olmaktan kurtulan geniş kesimlerin imdadına koyun olma pratiği yetişir.

Devlet ideolojisinin her gün yeniden kurduğu özneler Filistin’de yaşanan soykırıma Coca Cola boykotu ile yanıt verirken aslında dini bir vecibeyi yerine getirmenin iç huzurunu da yaşarlar. Çünkü Amir öyle buyurur. Yaşadığı ekonomik kriz yüzünden kurbanlık koyun alamayan mümin, daha ucuz olduğu halde parasını Filistin’de kesilmek üzere kurbana bağışlayarak Siyonizm’e bir şamar indirdiğini düşünür. Böylece Tanrı buyruğunu Kul İsmail’e taşıyan Amir İbrahimlerin ürettiği bireyler Cebrail’in koyunları olurken, salya sümük ağlaşarak Allah’ın inayetine nail olurlar.

Kulların ve amirlerin koyun bayramı değil bir İnanç Eylemi olan bayramlar ola!

İbrahimler önder, İsmailler fedai ola!

Yazarın Diğer Yazıları

Aynı kategoriden yazılar